Geri giden Merkür mü insanlık mı bilmiyorum ama üzerime gelen bir şeyler olduğu kesin.
Bu bloğu oluşturduğumda üniversite mezunu işsiz kategorisinde, içi dolup taşan ve rahatlamayı bir yerlerde arayandım. Kendime hatırlatmalarım olsun istedim. Her yazımın bende bir anlamı oldu. Hayatın akışında unutmamak istediklerimdi yazdıklarım. İçimi kendime döktüm aslında. Tıpkı bugünkü gibi…
Çok şanslı başlangıçlarım oldu benim. Bir kere, hayata şanslı başladım; sahip olduğum aile dolayısıyla. İlkokul öğretmenim gerçek bir eğitimciydi, eğitim hayatıma şanslı başladım. İlk aşkımın şu an kocam olması en büyük kanıt değil mi? Üniversitenin ilk günü tanıştığım kızın hala en yakın arkadaşlarımdan olması da şanslı bir başlangıçtı.
Ve o başlangıçların birini de kızıl siyah topuklu kadının sayesinde yaptım.
Nankörlüğün, ikiyüzlülüğün, ufak hesaplaşmaların ne demek olduğunu da bu kadına yapılanlar vasıtasıyla öğrendim.
Benim dünyam, kendi yarattığım dünyaydı. İzin verdiklerim vardı hayatımda. Seçemediklerim konusunda da zaten şanslıydım.
İş hayatı mı? Tamamen seçemedikleriniz ve MARUZ kaldıklarınız.
Dedikoducular, kalıbının ve yaşının insanı olamayanlar, hırslarına kurban gidip insanlıklarını unutanlar; kendi güvensizliklerini etrafa yayanlar, dünyayı kirleten, bizi de o dünyada yaşamaya mahkûm edenler: Az öte gidin, kendi çöplüğünüzde ötün!
Bugün benim meselem çok daha büyük.
Bugün ben sadece özleyeceğim kızıl siyah topukla ve onun hayatıma kattıklarıyla ilgiliyim.
Kendime olan hatırlatmam ise iş ahlakının, insanlığın, vicdanın insanı zora sokabileceği.
Ama hep söylediğim gibi: İLAHİ ADALET! O hep var, her şeye ve herkese karşı.
Ve sen kızıl siyah topuklu kadın, gerçekten özelsin...