Kalemimdeki bir dokunuşun, hayatımı şekillendirdiğini öğrenmemin üzerinden iki gün geçmişti. O iki gün boyunca ise hayal kırıklığı ve umutsuzluk içinde kendime öfkeliydim. Bir yanım bu duygulardan derhal sıyrılmamı söylerken diğer yanım da, adeta kendini cezalandırmak istercesine, yatağa mahkum ediyordu beni. Kafamdaki soruları alt edebilmenin tek yolunu uyku sanacak kadar aciz, elimi kestiğimde ağlayacak kadar da savunmasız ve güçsüzdüm o günlerde. Acıyan yaram, bahanesiydi gözyaşlarımın. Etrafıma olan agresifliğim de kendime duyduğum öfkenin tezahürüydü aslında.
Kaderin ne demek olduğunu artık kendi yaşamım üzerinden daha açık bir şekilde örneklendirebileceğimi anlayıp hayatıma devam etmeye karar verdim nihayetinde. Bu kararımla yataktan fırlamam bir olmuştu. Sanki günlerdir birileri beni oraya hapsetmişti ve o an kalkmazsam bir süre daha kalkamayacaktım. Birinden kaçar gibi çıktım odamdan. Aslında kendimden kaçıyordum, farkında değildim. Beni kendime getirecek olan kahvesi bol, sade bir Türk kahvesiydi. Cezvedeki kahveyi karıştırırken hangimiz düşüncelere dalmayız ki? Bu dalışın boyutu değil midir kahvenin taşıp taşmamasını belirleyen? Kendimden kaçarken kendime mi tutuldum, yataktan kaçıp cezveyi mi buldum bilmem ama telefonun sesiyle irkildim. Bir arkadaşım beni öğle yemeğine davet ediyordu. Asya'nın bu teklifi cezveden kaçmak için de en iyi fırsattı, tabi ki kaçırmadım. İçimde taşıdığım iki kadından biri olan hüzünlü, melankolik, savunmasız Cedric'i evde bırakıp; bakımlı, güçlü, daima güleç, kahkahaları bol, enerjik ve pozitif kadın frekansıma, kendime en çok yakıştırdığıma, geçiş yaptım. Aynaya baktığımda böyle bir kadın olmaya hazırdım, tek eksiğim ojelerimdi. Ojelerimin eksik olması frekansta cızırtı yaratabilecek bir etkendi benim için ve bu nedenle o da tamamlanarak çıkıldı evden.
Fonda "Firuze" çalıyordu yemekte. Sohbet, Asya'nın şarkıya odaklanmasıyla kesildi. Gözlerinin dolmasının sebebi bir annenin, Aysel Gürel'in, kızına yazdığı bu şarkının sözleriymiş meğersem.
"
(Dinleyip de hissetmek isterseniz: http://www.youtube.com/watch?v=SVwFfiqx0G8 )
Bütün bunlar olur da Cedric'in frekans karışmaz mı? Karışır tabi. Karıştığı gibi kendisinin Aysel Gürel ile benzer noktalarının olduğuna inanır ve Cedric bunun keşfine çıkar. Mutlaka o da iki kadın taşıyor olmalı içinde diye düşünürken bir röportajında Aysel Gürel'in bunu ifade etmiş olması hissettiği yakınlığı daha da artırır. Bir yanı deli dolu, diğer yanı da yazdığı şarkı sözlerinde ifadesini bulduğu gibi... Yani aslında bir röportajında yalnızlığı anlatırken kendini tanımladığı gibi:
"- Yalnızlık desem size?
Dört yatak odası, çok büyük bir salonu ve çok büyük bir mutfağı olan üç yüz metre kare bir evde yalnız yaşıyorum. Bu bir tercih. Sevgilim de var, ama o herhangi bir ziyaretçi gibi, takım elbiselerini giymeden kravatını takmadan gelemez, on beş dakikadan fazla da oturamaz. Yatağıma giremez, burada bir bardak kahve içtiği zaman o bardağı yıkamadan gidemez. Bir simit bile yedirmem. Şimdi bu yalnızlık benim tercihim. Ve bu yalnızlığın çok büyük bir lüks olduğunu biliyorum. O masallardaki Rapunzel şatoda tek başına oturuyor, oğlan da saçına tutunup yukarı çıkıyor. Benimkiler de asansöre çıkıp bana ulaşıyor. Yalnızlık donanımsız insan için çok korkunç bir şey. El becerileri olan için biraz daha ehven. Ben hiç yalnızlık hissetmiyorum. Aslında tek başıma çok kalabalığım."
TEK BAŞINA ÇOK KALABALIK.
cumartesi keyfi gibisin,türk kahvemi yaptım,2 kare bitter çikolatamı da aldım:)
YanıtlaSilpc dizde cam kenarında senin yazını okudum,içim kıyıldı önce,sonra seni kendime benzettim,sonra aysel gürel'e bi daha aşık oldum.
sonra sana sesleniyorum şahane yazmışsın,iyi ki varsın:))
Teşekkür ederim. Güzel yorumlarınla beni mutlu ettiğin için sen de iyi ki varsın :)
SilTek kelimeyle mükemmel. Daha sık yazmalisin.
YanıtlaSil