Kadeh

Kadeh

13 Eylül 2014 Cumartesi

Pardon da

Pardon da bu dizi, diziden ziyade bu adam ve rolü beni çok etkiliyor. İzlemeyenler için; karısına delice aşık bir adamın, karısının ölümünün ardından, onun adına düzenlenen bir organizasyonda yaptığı konuşma, videonun ilk üç dakikasında. 
Her izlediğimde ağladığım için arızalı olan ben miyim acaba? Bir izleyin de söyleyin.
Ha bir de videoda dinlediğiniz şiir Ümit Yaşar Oğuzcan'ın. Büyük şair vesselam...



Her Gün Seninle

Güzel olan
Her günü seninle tekrar tekrar yaşamak
Erimek yarını olmayan zamanlarda
Durdurmak bir yerde bütün saatleri
Bütün kuralları kırıp parçalamak
Sonra varmak o yerlere
Mevsimlere dur demek
Kar yağarken çiçek açtırmak ağaçlara
Güneşi bir akşam saatinde tutup bırakmamak
Sonra doldurmak ay ışığını kadehlere
Delicesine içmek
Ve unutabilmek her şeyi ansızın
Sevmek seni en yücesiyle sevgilerin
Birlikte geçmiş, gelecek bütün çağları aşmak
Güzel olan
Sevmek seni Tanrılar gibi
Seninle Tanrılaşmak...

Bir gün bu akan sele dur diyeceğim, göreceksin
Ne bu şehir kalacak
Ne bu duygusuz sürü
Bu korkunç kalabalık
Her vapur seni getirecek bana
Bütün istasyonlarda seni bekleyeceğim
Kapılar sana açılacak
Senin için söylenecek şarkılar
Şiirler senin için yazılacak
Her evde bir resmin
Her meydanda bir heykelin olacak
Ve sen kimi gün bir rüzgar gibi
Kimi gün denizler gibi, bulutlar gibi
Kopup ötelerden, ötelerden
Yalnız bana geleceksin
Bir gün bu akan sele dur diyeceğim göreceksin.

Ben eskimeyen tek güzelliği sende gördüm
Sende buldum erişilmez hazları
Yanında sıyrıldım korkulardan, yalanlardan
Duyguların en ölmezini sende duydum
Susuzluğum dudaklarında dindi
Yalnızlığım ellerinde
Çoğu gün unuttum açlığımı
Sende doydum...

İlk defa seninle bütünlendim, anlıyor musun
Anladım yaşadığımı her nefes alışta
Seninle geçtim bütün zamanlardan
Seninle var oldum
Eridim seninle bir sonsuz çalkanışta.

Boynunda bir yer vardır, ben bilirim
Ne zaman oradan öpsem,
Değişir gözlerinin rengi
Yanar dudakların, terler avuçların
Dökülür kapkara aydınlık gibi
Omuzlarına saçların
Gitgide artar kalbinin vuruşları
Bir musiki halinde dünyamı doldurur
Ansızın bütün sesler kesilir
Zaman durur
Bir baş dönmesi başlar o en yükseklerde
Her gün seninle yeniden var oluruz
Eriyip kaybolduğumuz yerde...

Sesini duymadığım gün
Yaşanmış değil
Açan çiçek değil
Öten kuş değil
Yüzünü görmediğim gün
İçimde yıldızlar sönük
Güneşler güneş değil
Seni sevmediğim gün
Seni anmadığım gün
Olacak iş değil...

Her günüm seninle geçsin
O güneşe en yakın
Kimsenin varamayacağı bir dağ başında
Uçsuz bucaksız uzak denizlerde
İnsan ayağı değmemiş ormanlarda
Uzaklarda, en uzaklarda
O gemilerin uğramadığı limanlarda
Işığım ol, alınyazım ol benim
Vatanım ol, evim ol
Yeter ki bir ömür boyu benim ol
Her günüm seninle geçsin...

 

Mutluluklar...

En sıkı takipçimsin sen. Her yazdığımı okuyan, beni teşvik eden, geri dönüşlerde bulunan, önemsediğim şeyi önemseyensin. 
Kalbim çarparak geldim nikahına. Yanımdakiler şaşırdılar hatta bu heyecanıma. Şaşıracak bir şey çok yoktu aslında. Ben her şeyi yoğun yaşarım bilirsin. Dibine kadardır bende. Eleştirirsin beni bazen hatta bu sebeple. Sen, kantindeki sırada hatırladığım kızsın. Yan gözünle bana bakarken benden çok da hoşlanmadığın belliydi aslında. Dedikodumu yapıyordun, o da belliydi. Nasıl oldu hatırlamıyorum ama bir süre sonra sevdiğin adam için gözyaşını benim yanımda döküyordun. Seninle barışmak için konuşmuş, anlatırken terliyordun. Heyecanlıydın o zaman da. O zamanlarda da ondan bahsederken gözünün içi parlıyordu. Kocaman gözlerin, daha bir irileşiyordu adını anarken. Ona sinirlendiğinde kulaklarına kadar kızarırdın. Bir güzel sözüyle de tüm yelkenler inerdi suya. Her şeyinle sahip çıkmaya kararlıydın sevdiğin adama. Bir gün herkese karşı gelmen gerekse de vazgeçmeyecektin, o zamandan biliyordum. 
Vazgeçmedin. Ve bugün, evet dedin hayatını onunla birleştirmek için. Aslında sen çoktan evet demiştin, biliyorum. Hiç yanıltmasın seni hayat. En büyük gücün aşkın olsun. Mutluluklar senin, sizin olsun...
Bence kızın olursa da adı Asya olsun :)

8 Eylül 2014 Pazartesi

Gülelim Diye :)

Uzmanlar, sebepsiz yere de olsa, kahkaha atmanın insan psikolojisine yararlı olduğunu söylüyor. Bu nedenle güne gülümseyerek başlamayı öneriyorlar: "Aynanın karşısına geçin ve gülümseyin." Depresyon haplarının kullanılma oranının, son beş yılda, yüzde elli altı arttığı göz önüne alınırsa gülmek için neden yaratmak gerekiyor belki de. Kahkaha terapilerinin yaygınlaşma sebebi de benzer.
Bence çok da ciddiye almayın hayatı, gülümseyin hatta kahkaha atın. Yaşadığınız, iyi kötü ne varsa, her şeyin birgün geçeceğini siz bilmiyor musunuz sanki? O geçene kadar siz gülüp geçin.
Sebepsiz yere gülemeyenleriniz içinse sebep burda, Temel'in "Pasaport Kontrolü" fıkrasında:

Amerika'da zencinin biri pasaportunu kaybetmiş. Tam da Türkiye'ye tatile gideceği gün! Aksilik bu ya! Uçağı kaçıracak diye kara kara düşünürken, yolda bir pasaport bulmasın mı ? Hemen almış yerden, bir bakmış ki Leanardo di Caprio'nun pasaportu ! "Ne olursa olsun" demiş ve şansını denemeye karar vermiş... Çıkarmış Leonardo'nun fotoğrafını, kendi fotoğrafını yapıştırmış. Uçmuş Türkiye'ye... Atatürk Havalimanı'nda, görevli gümrük memurunun karşısına geçmiş... Kim olabilir memur? Tabii ki Temel ! Almış pasaportu eline Temel, adamın ismine bakmış: ''Leonardo di Caprio"... Fotoğrafa bakmış, bir zenci. Adama bakmış, aynı zenci... Bir kaç şaşkın bakıştan sonra Temel, öbür masaya seslenmiş: "Ula Cemal, bu Titanik batmış mıydı, yanmış mıydı?" 

:)))

5 Eylül 2014 Cuma

Dönem Ödevi

Hepimiz her gün yeni bir şeyler öğreniyoruz ama benim bu ara derslerim yoğundu. Bugünlerde de dönem ödevimi tamamlıyorum :) Dönem ödevimin konusu "Nazar". Hoca çok kapsamlı bir konu olduğunu, basite indirgemem gerektiğini söyledi. İnsanın kendine değdirdiği nazar olsun o zaman, dedim; kabul etti. 

İki yıldır beklediğim şey olmuştu. Cedric kıymet bilirdi ya, nankörlükten hiç hoşlanmazdı ya başladım çok mutluyum çok mutluyum diyerek dolaşmaya. Nasıl olduğum sorulduğunda, harika diye cevap veriyor; gerçekten de harika hissediyordum. İlk dersimi almıştım: "Olmadı diye sızlandığın şeye, gün gelir olmadı diye şükredersin." Aldığım diğer ders de bir benzeriydi: "Eğer Allah bir şeyi vermiyorsa, mutlaka daha iyisi olacaktır." Alınan dersler güzel, işler tıkırında, hayat yolunda giderken ve bunlar tüm söylemlerimde yer alırken bir pürüz kaçınılmazmış meğersem. Cedric ayağını burktu, bağlarını esnetti ve eve hapsoldu. Ders iki: "Hiçbir zaman büyük konuşmayacaksın." Ayyy evde bir günden fazla duramam, markete bile olsa o sokağa çıkmam lazım, gibilerinden beylik laflar etmeye hiç de gerek yokmuş: Tam olarak altı gündür evdeyim!! Gerçi annem doktora gittin ya kızım, diyor doktoru büyük bir hava değişimiymiş gibi göstererek. Tabi annecim, MR'a bile girdim, adeta Bolu Tüneli'nden geçiyordum, acaba ben şehir dışına bile çıktım da haberim mi yok :)
Evdeyken insan kendini dinliyormuş gerçekten. E hoca da susmuyor ki sürekli bir şeyler anlatıyor, dersler yoğun. Tek tenefüs uyku vaktinde. Yok efendim beterin beteri var, yok efendim daima şükretmek için sebep var, yok tüm hayatını evde geçirmek zorunda olanları şimdi anladın mı, farkında mısın banyo yapmak bile ne kadar kıymetli, birine muhtaç olmadan hayatını sürdürebilmek en büyük zenginlik, muhtaç olanlara destek olmak da en büyük iyilik, seni gerçekten seven insanlar iyi ki varlar, yalnız bırakılmadığın için ne kadar şanslısın... Ana başlıklar uzar, tenefüs başlar, dönem ödevi kaçar diye...
Son bir öneri: İnsanın kendine de nazarı değebiliyor. Maşallah deyin, alakasını hiç anlamamışımdır ama poponuzu kaşıyın.